Nefes; nazik fakat güçlü bir öğretmendir.
Bizi hakikate götürür. Sorunlar tamamen ortadan kalkmasa da, sorunlu bakış açımız dönüştüğü için, her gelen dalgayı karşılamayı ve ustalıkla üzerinde sörf yapmayı öğreniriz.
Nefes; anda ve akışta kalabilme becerimizi geliştiren, elimizdeki en kolay ve en dinamik araçtır.
Nefes; bizi içsel dengeye ulaştırır. İçsel denge, bedenimize de yansır. Denge; bütünsel şifanın anahtarıdır. Ruhu ve bedeni dengede bir insan, hayata tam ve sevinçle katılır. Ve bunun tadını çıkarır. Sahip olamadıklarına değil, olduklarını odaklanır. Ve elindekilerle kendi cennetini yaratır.
– Olanı olduğu gibi kabul etmek,
– Sadece var olduğumuz için duyduğumuz huzur,
– Bize ve bütüne hayırlı olan ve yaparken bize heyecan veren hedeflerimiz için üretmek, çalışmak,
Farkında ve dingin nefeslerimizle birleştiğinde; giderek, hayal ettiğimiz hayatı yaşamaya başladığımızı fark ederiz.
Nefes, artık, bize gerekli olmayan, önümüzü tıkayan bilinçaltı kayıtlarımızı, düşünce biçimlerimizi, zihinsel karmaşalarımızı siler.
Nefes, çekirdek inançlarımıza erişir, onları gerçek anlamda dönüştürerek olumsuz davranış ve deneyim döngüsünü kırar.
Daha derin bir huzur,
Daha dinç ve sağlıklı bir zihin/beden,
Daha yüksek bir yaratıcılık,
Daha farkında ve aydınlık anlar,
Olumsuz düşüncelerden arınmış daha net ve algısı yüksek bir zihin yaratır.
Odaklanma, performans ve dayanıklılığı arttırır.
Enerji seviyesini yükseltir ve stresi azaltır.
Motivasyonu arttırır ve hedeflere ulaşılabilirliğimiz artar.
Özetle; içimize çektiğimiz her bir nefesle, oksijen çekeriz, titreşim çekeriz, bilinç ve kaynağı çekeriz.
Nefesin dönüştürücü gücü;
– Fiziksel dönüşüm yaratır: Sağlık, canlılık, zindelik, ideal vücut formu ve ağırlığı oluşmasına yardım eder.
– Duygusal dönüşüm yaratır: Kişinin kendisi ve çevresi ile şeffaf, uyumlu, huzurlu, doyumlu ilişkiler kurmasını sağlar
– Zihinsel dönüşüm yaratır: Zihinde netlik ve berraklık, hafızada canlılık, yaratıcılığın artması, daha önce fark etmediğimiz yeteneklerimizin ve potansiyelimizin kendiliğinden açığa çıkması, harekete geçmenin kolaylaşması, kararlılık, hedef belirleme ve eylem adımları oluşturmada cesaret ve özgüven verir
– Ruhsal dönüşüm yaratır: Bilinçte sıçramalar yaşanır ve birlik bilincini idrak kolaylaşır.
Ne kadar çok; açık, bağlantılı ve rahat nefes alırsak, o oranda sabrı, kabulü, özgüveni ve şifayı almış oluruz. Kendine güven, hayata ve akışa güveni de beraberinde getirir. Böylelikle bedenimize, zihnimize ve ruhumuza başarı, doyum, sevgi ve neşeyle beraber sağlığı da hediye etmiş oluruz. Artık anda kalmayı öğrenen zihnimiz, geçmişin travmatik anılarından ve geleceğin belirsiz endişelerinden özgürleşir. Nefes egzersizlerine düzenli bir şekilde devam ettiğimiz sürece de, bu deneyim tamamen içselleşir ve yaşam tarzı haline gelir. Giderek daha fazla enerji ve beraberinde daha keyifli, daha barışık, daha barışçıl ve dingin bir ruh hali oluşur.
Peki şimdi bunların hepsini, her birimiz hak etmiyor muyuz?
Tam da barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde…
“Bütün” için ne diliyorsak, önce kendimiz için onu istemeliyiz.
Tok gözlü, paylaşımcı, özgür, olduğu gibi, sakin, uyumlu, farklılıklardan mutlu olan, çeşitliliğe zenginlik diye bakan, fakat özünde hepimizin ve her şeyin birliğine inanan, sevgi dolu insanlardan oluşmuş, sınırları yok olmuş bir dünya diliyorum nicedir.
Bu hayali gerçek kılmanın ilk adımı “nefs terbiyesi”’dir bana göre.
Nefs terbiyesi, nefsi yok etmek değildir.
Nefs terbiyesi; nefsimizin bizi yönetmesi yerine, bizim nefsimizi yönetebilmemiz anlamına gelir. Nefsimizi yönetebildiğimizi anlamanın yollarından biri, içimizde hissettiğimiz barıştır.
İşte kendi iç barışını sağlamış, iç huzurunu yakalamış her insan, bir hazine değerindedir, Bütün için. Her nefes alış verişte, varoluşla birleştiğinin farkında olduğundan, sonsuz kaynaktan beslendiğinin de bilincindedir.
Nefes/nefs köprüsünü, farkında nefes alış verişlerle her an yeniler, tazeler ve güçlendirir.
Bu eşsiz anlarda “nefsini bilir” O…
Ve nefsini bildikçe, “nefesi bilenir”.
Zira güçlü nefesi, O’na en çok şimdi lazımdır. Dünya ananın her yeri ayrı yangında, insanları birbiriyle savaştadır. Yaktığımız, yıktığımız ne varsa, korkudandır, açgözlülüktendir, nefstendir. Barışı yarattığımız anlarsa, sevgiyle, şefkatle, sakinlikle alıp verdiğimiz, o nazik, fakat güçlü nefeslerimizdendir. Varoluşun sonsuz kaynağından beslendiğini bilen bir yürek, kendini daima güvende hisseder. Güven duygusu onu sakinleştirir. İçine barış ve sükunet gelir. Paniği, endişesi diner, korkusu, kaygısı biter. Savaş ve mücadele duygusu anlamını yitirirken, paylaşmalar doyumsuzdur artık.
Nefesi bilendikçe, nefsi ehlileşir. Kendini ve her şeyi, seyir hali kolaylaşır. Olanı biteni saf ve yorumsuz seyrettikçe kendini bilir. Kendini bildikçe, varoluşu bilir. Artık başka türlü bakar, başka türlü sever her şeyi. Olanı olduğu gibi kucaklamak bir zorlama değildir şimdi. Düşmanca saldırıların ve fevri çıkışların hiçbirinden, kendini ayrı görmez çünkü. Bunların sebebinin, korku ve sevgisizlik olduğunu bildiğinden, tam da böyle anlarda, kabul ve şefkatinden akıtır mümkün olduğunca, korkana ve sevilmediğini zannedene!… Böyle anlarda iknaya yeltenmez, savunmaya geçmez. Kendini yormadan, enerjisini tüketmeden, sadece o dingin haliyle yumuşatır mekanları ve coğrafyaları. Bilenmiş nefesini öyle güzel, öyle yerinde kullanır ki, yaydığı enerjiden söze hacet kalmaz. Uzun uzun konuşmaların yerini, sükunet alır giderek. İçinin sakinliği, dışına yansır, evine yansır, sokağına, şehrine, yurduna ve dünyaya ulaşır.
Ne mutlu, nefsini; önce kendisi, sonra bütün için, ehil edene..
Ne mutlu içinin barışını, dünyanın, kör telaşına katık edene…
Ve ne mutlu gönlünün huzurunu, nefesiyle yayabilene…