Astroloji ve İnsan: Kaderi Özgür İradeyle Cevaplamak

Kişisel yaşamlarımızda ve başımızı kaldırıp baktığımız çevrede, ne görüyoruz? İçimizde hangi rahatsızlıklar var; boynumuz mu tutuk, tansiyonumuz mu var yoksa ilişkimizde mi sorun yaşıyoruz. Bedenimizde hangi hisler var rahat mıyız, yoksa büyük bir siniri mi tutuyoruz içimizde? Booom. Ambulanslar, alarmlar, bağırışlar, sirenler…

Bazen de gülen çocukların sesleri, çay kaşığının bardaktaki çiling’leri…

Astroloji, din, bilim, sanat, felsefe, bunlar neyin adı?

Kendi ismimiz bu neyin adı?

Nelerden oluşuyoruz, çevremiz nelerden oluşuyor? Evren, zaman, ben ve dış dünya arasında ne fark yok, tam olarak?

Bir an, doğduğumuz an, 13 Mart 2016 18.45 patlama anı, öldüğümüz an.

Bilim aynı şeyden oluştuğumuzu söylüyor, din aynı şeyden oluştuğumuzu söylüyor. İkisi de bilincin aydınlanma yolculuğunda deneyimlediğimiz üç boyutlu yaşamın, giderek çok boyutlu olduğunu fark ettikçe, yaşadığımız olayların, zaman – mekânın değişeceğini söylüyor.

Gökyüzünde yıldızlar belli titreşimleri temsil ediyor, bedenim belli bir titreşimi temsil ediyor, hem bilim hem din hem de kendi deneyimlerimden bilerek diyorum ki daha iyisini yapabilirim. Daha iyisi olabilirim. Huzurlu olduğumda verdiğim tepkiyle, umutsuz olduğumda verdiğim tepki arasındaki farktan biliyorum, içimdeki dışa ne yapar. Bu yüzden dışarı bakıyorum; içimdeki dışa ne yapmış. Gerçekten ne yapmış. . .

Patlama anında Denge, Barış ve Adalet sembolü Terazi ufukta yükseliyor; yöneticisi Venüs.

astroloji-ve-insan

Zaman, barış, uyum, huzur arayışı… Venüs 5.evde parklar, kamusal alanlar, gençlerle ilgili bölgede… Balık burcunda, koşulsuz sevgi, sanat, ruhsal deneyim, aşkınlıkla arıyor. Ama bu bir dehşet anı; olumsuz kullanımında şehitlik ve kurban psikolojisini gösteriyor. Şimdi tanıdık geldi; çünkü bize genelde olumsuz kullanımı tanıdık gelir.

Yöneticisi Jüpiter, zamanlar içinde dinin, erdemin, maneviyatın kendini gerçekleştirmesine yönelik bir hikâye getiriyor. Dini, ahlakı, bolluğu ve yasaları yanlış kullandığımız deneyimleri görüp, düzeltmemiz için.

Okuduğumuz yazılardan biliyoruz ki bir T-Kare var; değişken burçlarda hizmet, sağlık sektöründe, ekonomi ve ticarette değişimler, kökleşmiş yapılarda çözülmeler oluyor. Güneş Tutulmaları’nda hızlı değişimler, yeni başlangıçlar gündeme geliyor. Plüton bir yandan ekonomiyi değiştiriyor, SatürnMars, azimle çalış, sabırla çalış dönemleri, falan filan.

Fakat bu gezegenler aslında nedir? Sonuçta bunlar göksel birer küre; yani ağırlaşmış gözle görülebilir titreşimler ve her birine bir isim – mana vermişiz. Bu manaları da nefes alarak oluşturuyoruz, isimlendiriyoruz. Zaman geçiyor, onlarla , manayla eş hareket etmeyi ve medeniyetler kurmayı öğreniyoruz. İnsanoğlu’nun hocası oluyorlar, hocalarımıza doğru yükselmeyi amaçlıyoruz. Sonra onların hareketine göre davranmayı bırakıp, onları hocalıktan taş mertebesine indiriyoruz. Fakat göz ucuyla da bakmayı sürdürüp onlarla eş hareket edeceğimize onlardan bir şey beklemeye, geri gitsin, ileri gitsin yaşamımda bir şeyler olsun, demeye başlıyoruz. Çünkü kendi bedenimizi, çevremizi anlamayı bırakıp, çıkardığımız kavgayla uğraşır olmuşuz…

Şimdi Yeryüzüne dönelim; bu frekansları hepimiz gezegenlerle birlikte soluyor; kişisel yaşamlarımızda ve toplumsal resimde yaşıyoruz. Gezegenlerin, burçların, kalem ve kitabın, sahip olduğumuz bedenin olumlu ve olumsuz kullanımları vardır. Huzurlu ve dengede bir kullanım ya da iç dengesi bozulmuş, kendine ve çevresine zarar vererek yaşayan olumsuz kullanım. Dengeye gelmek için spor yaparız, yemek yeriz, doktora ya da şifacıya gideriz. Ama o denge hastalık, katliam ya da kıtlığa dönüşmeden önce yıllar olmuştur ki en sonunda İlahi yasaların geniş sabrı ölçüsünü taşırıp, felakete yol açmıştır.

İnsan ve Evren mükemmel dengenin somutlaşmış halidir.

Gerçekten yaşamlarımızda ne kadar dengedeyiz, kaç anımızı sonsuz olduğumuzu hissederek ve bilerek bu gerçeğe göre yaşıyoruz. Ölümsüzlüğümüzü araştırmak için basitçe huzurlu, güvende ve mutlu hissediyor muyuz?

Denge ve barışın olabilmesi için, kendinin ne olduğunu bilen bir toplum olmamız gerekir. Hidrojen’den, sevgiden, tanrının bizatihi kendisinden oluştuğumuzun huzuru ve güveni oluşabilmesi için kendi içimizi fark edebilmemiz, okumamız, araştırmamız, sevmemiz, biraz durabilmemiz gerekir.

Bize ışık veren ve yol gösteren yıldızların felaket getireceğini mi düşünüyoruz? Bizi yaratan Tanrı’nın felaket getireceğini mi? Yoksa bir takım gizli örgütlerin işi mi? Bir takım insan grupları, gezegen grupları mı?

Satürn Yay’da uluslararası ilişkiler, din, kültürel temalarda yapılanma, Mars bu konularda harekete geçme girişimler yapma… Bizi meydana getiren ve kutsayan yaşama verdiğimiz cevap. . .

Geçmişi değiştirebilir, daha iyi olabilir, geleceği muhteşem bir hale getirebiliriz.

Huzurlu, sağlıklı, rahat ve mutlu olmamız mümkün. Önümüzdeki aylar tutulma etkisinin yayıldığı, hatayı düzeltme, onarma, iyileştirme, değiştirme şansımızın olduğu aylar. Satürn ve Mars sadece birlikte hareket etmiyor, retroya da başlıyorlar. Yani biz günlük yaşamlarımızda ve aldığımız nefeste retroya başlıyoruz. Bunu hissedebilir, kullanabiliriz. Toplumsal olarak bir süre daha dinsel, kültürel temalarla, ahlak ve erdemlerimizle gündeme geleceğiz. Eğitsel, dinsel, ahlaksal açıdan büyük başlıklarımız olacak, manşetler.

Zamanın kendini bilimi, dinselliği keşfetmeye geniş ufukları görüp, yapılanmaya çağırıyor. Biz neyle cevap veriyoruz? Kırk beş çocuğa tacizle eğitim kurumları…

Dünya’nın üzerinde tek bir aileyiz, evet. Ama ülkemiz, bu aileye ve kendine gittikçe daha fazla zarar verme yönünde davranırken, hiçbirimiz daha az sorumlu değiliz. Çünkü mesafe yoktur. Fiziksel olarak boşluk dolulukla, doluluk boşlukla dengelenmiştir. İster bilimsel, ister ruhsal, istersek sevgiyle bakalım. Ama baktığımız yerde bir takım karışıklar varsa, bakışımızı sevgiyle, bilgelikle derinleştirmek onun çözümlenmesini, şifasını getirecektir. İlahi plan son derece mükemmel işlerken, özgür irademizle ne yapıyoruz?

Şimdi vakit her günü öğrenerek, severek, paylaşarak geçirme ve hayat amacımızla hizalanma, Tanrı’yı ve kendimizi keşfetmeye adanma zamanıdır.

Bunun önünde duran engelleri, alışkanlıkları, kişileri bir kenara bırakalım. Elimizden ne geliyorsa yapalım, ister Kur’an’la, ister kuantum Fiziğiyle, ama günde bir saat değil, hobi olarak değil Hayat olarak yapalım. Adımızın ve soyadımızın altındaki gerçek varlığın dışarı çıkmasına ve bizi onurlandırmasına izin verelim. Yaşamı, kendimizi, kutsayalım.

Balık Tutulması, İlahi hizmet, Dünyevi Hizmet; bu ikisi arasında bir fark olmadığını gören her an her her yerde; tanrıyla ve kendisiyle olan insanın ortaya çıkış zamanı…

Toplumda terör, açlık, kıtlık, yozlaşma olabilir. Elimizden gelen çok şey var, kendimizi tanımak için kat ettiğimiz yolda, öyle güzel mücevherler çıkıyor ki bunları toplumsal hale getirip sunmak, hepimizin haritasındaki Satürn’ün anlamıdır, ifadesidir.

Bu yüzden haritalarımızda Satürn’ün olduğu yerde kayıp, zorluk, stres var denir. .

Satürn demek, felaket demek gibi bir algı var. Satürn felaket getirmez, getirmemiştir, getirmeyecektir de.

Satürn, kusursuz ve ölümsüz hale gelmekle, getirmekle ilgilidir. Bir prensip ve formdur. Bir şeyi yaparken o kadar iyi ve güzel yaparız ki tamamen Denge’lenir ve Denge’ye dahil oluruz. Felaketi getiren ise dengesinden şaşmış İnsanoğlu’dur. Bazen bombayla, bazen hastalıkla, bazen kopma, acıyla…

Kutsal Kitaplar iyiliğin Tanrı’dan, Şerr’in insan elinden çıktığını yazar.

Huzur, sağlık, barış ve uyum arıyor Gökyüzü. İnsanoğlu ne arıyor?

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir