Retro zamanlar

Efendiim Retro sezonu 8 mart günü sayın Jüpiter’in geri hareket için durağanlaşması ile açıldı. Sonra 22 mart günü Merkür geri gitmeye başladı. Ardından Satürn, Pluto falan derken öyle geçer bu yaz.

Gezegenlerin geri harekette olduğu tarihler şöyle;

Jüpiter :        08/03/2018 – 12/07/2018

Merkür :       22/03/2018- -17/04/2018

25/07/2018 – 19/08/2018

16/11/2018 – 17/12/2018

Satürn :        17/04/2018 – 07/09/2018

Pluto :           22/04/2018 – 01/10/2018

Neptün :       18/06/2018 – 25/11/2018

Mars :           26/06/2018 – 28/08/2018

Chiron :        04/07/2018 – 10/12/2018 (Koç’tan Balık’a gerileyecek)

Uranüs :       07/08/2018 – 07/01/2019 (Boğa’dan Koç’a gerileyecek)

Venüs :         05/10/2018 – 17/11/2018

Üstelik daha da güçlü etkiler bizzat güneşin kendisinden geliyor. Nasa’nın sayfasında güneş patlamaları ile ilgili bilgiler düzenli olarak aktarılır. Bakarsan son dönemde çok büyük patlamalar olduğunu görüyorsun. Bu manyetik patlamaların bedenimizde ve ruh halimizdeki muhtemel etkileri şurada (http://www.kosulsuz-sevgi.com/) anlatılmış.

Gezegenler geri hareket ederlerken üzerimizde yarattıkları manyetik etki ile beynimizin belli bölümlerinde bazı frekansların daha farklı algılanmasına sebep olur. Sanki bir tür parazit yaratılır. Bu durumda dış dünyaya odaklanmak yerine içimize daha fazla bakarız. Geri giden gezegenin ve bulunduğu evin tanımladığı konulardaki yarım kalmışlıklar, üstü örtülmüşler – görmezden gelinenler, işi bittiği halde peşimizden sürüklediklerimiz – vazgeçmeyi beceremediklerimiz hayatımızda yeniden gündeme gelir. Hakkıyla yaşamadığımız ya da hakkından fazlasını yaşadığımız her şey Retro dönemlerde hakkını dengelemek için açığa çıkabilir. Duruma fazla duygusal yaklaşmazsak aslında Retro zamanlar çok da iyidir. Doğru değerlendirme yaparsak sonrasında büyürüz, tekâmül ederiz.

Gene de çoğu zaman bir tek geri giden gezegen insani hallerimizle yüzleşmek için yeterince zorlu etki yaratabilirken gelecek ağustos ayında güneş sisteminin 7 mutena elemanı (Merkür, Satürn, Pluto, Neptün, Mars, Chiron, Uranüs) bizi kendi konularında ve konumlarında içselleşmeye davet edecek.

Yukarıda listelediğim Retrolar sürecini iyi yönetmek için henüz yolun başındayken “iç ve dış” seslerimizle bazı anlaşmalar yapsak iyi ederiz. O vakitlerde kendinle kavgalı olmasan iyi olurdu. Eğer varsa kişisel kavgaların, Özdemir Asaf’ın Do şiiri ayan olur aynanda.

DO

Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum

Hatırlatmak için söyleyeyim. Kendinle kavgada yenen de kaybeder yenilen de kaybeder. Gel sen anlayışı öğren. Gel sen barışmanın yolunu seç.

Gelen dönemde bitişler olabilir, gidişler olabilir, kopuşlar olabilir. Olsun varsın. Vakti dolmuştur. Tutunma. Yerine gelecek olan yeni hayat hikayesine yer açılıyordur. İzin ver. Acıtabilir. Acıtsın, geçecek. Sonradan bunları yaşadığın için şükredeceksin. Rahat ol.

Herkesten ve Her Şeyden Kaçabilirsin; Kendin Hariç…

Herkes ve Her Şey Senden Gidebilir; Kendin Hariç…

Retro zamanlar içe döndürür ve ruhunun arşivlerinde karışık duran dosyaları düzenletir, toz aldırır. Aslına bakarsan keyifli olması beklenen zamanlardır. Evini silip süpürdüğünde hissettiğin ferahlığı düşünsene. Yorulursun ama değer. Sonuçta kendinle olmayı, kendini sevmeyi bir nebze daha öğrenmişsindir.

retro zamanlar

Eğer ruhunun arşivlerindeki dağınıklığı görüp de;

“Vay arkadaş! Gördüğüm bu pislik bana ait olamaz! Hangi pejmürde dağıtmış seçkin ve pirüpak arşivimi? Elimi bile sürmem! Kim bozduysa o düzeltsin!” inkârlarında saklanırsan…

“Zaten her şey de benim başıma gelir.” diye ağlak yaparsan…

“Neden ben?” diye aptala yatarsan ki bal gibi biliyorsun işte “neden sen” olduğunu…

“Hep senin yüzünden!” diye etrafa dalarsan…

“Hayat beni sevmiyor!” triplerine girersen…

ama hepsinden zoru kendini çıkmazlarda sanıp maazallah depresyona filan girmeye kalkarsan Retro zamanların lütfundan faydalanamazsın. Sırf mızırdanmak uğruna yolundaki ışıktan mahrum olmaya değer mi? Bak artık. Nasıl istersen öyle yaparsın. Sen bilirsin.

Gezegenimiz manyetik olarak bilinçlerimizi içselleşmeye yönelten bir süreçteyken kendinden kaçamazsın. Düştüğün kuyu sensin, kuyuya düşen sensin, kuyudaki karanlık sensin, yukarıda gördüğün ışık sensin, yukarıya çıkmak için kenarda asılı halat sensin. Sorun sensin. Çözüm sensin. Dikkatini hangi “sen”e vereceğini, hangisiyle özdeşleşeceğini sen bilirsin.

Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım. Dışa bakmak kolaydır. İçe bakmak zordur. Başkasını sorumlu tutmak kolaydır. Kendi sorumluluğunu taşımak zordur. Başkasını takdir etmek kolaydır. Kendi değerine ayarını kaçırmadan, nefsini şişirmeden sahip çıkmak zordur. Hem zaten sen kolay işlere meyyal bir ruh olaydın bu zamanda bu bedene gelemezdin. Bu beden bir ustaya tahsis edildi, çömeze değil. Çömez rolü yapmayıver artık, usta sensin.

Aslını sorarsan insan kendi ustalığından ürker. Onu taşıyamamaktan, yanlış kullanmaktan, ustalığının muhteşemliğinden korkar. Ne iyidir bir gölgede büzüşmüş ufacık çömez olmak! Kolaydır gücünü bir “yansıtılmış usta”ya verip kendi sorumluluklarından muaf olduğunu sanmak. Ama 2018 yılının Retro zamanlarında gerçek boyutun ne ise onu görmek durumundasın. Olduğundan büyük sanıyorsan kendini küçülürsün; olduğundan küçük görünesin vardıysa, kaçarın yok, büyürsün. Her şeyden ve herkesten kaçabilirsin; kendin hariç.

E peki nasıl olursa kolay olurdu?

Pek çok ruhsal tebliğde “Astrolojinin Dışına Çıkmak” diye bir laf ederler. Yani madde evrenimizdeki manyetik döngülerin girdabında artık bilincimizi kaybetmediğimiz durumlar mümkündür. Biliyorsun işte;

  • Ne yaşadığın değil nasıl yaşadığın
  • Olanın olma biçimi değil senin olanı nasıl algıladığın ve olana hangi düzeyden tepki verdiğin seni “sen” yapar.

Olana duygu düzeyinden tepki versen öfkeli, zihin düzeyinden tepki versen inatçı olmak ve yorulmak mümkün iken yüksek bilinç düzeyinden algılayıp, anlayış geliştirmen de mümkündür. Yüksek bilinç düzeyini yaşadığımız, eskilerin seyr-i alem dediği, zamanımızda farkındalık dediğimiz bilinç durumu var. Bunun neye benzediğini sana şöyle 4 cümle ile özetleyebilirim.

“İncir ağacı incir çekirdeğinin düşüdür. Ve insan da kürenin ortasındaki noktanın düşüdür. Sen kendini küre sanırsın. Oysa merkezdeki bir minicik noktasın.”

Anlatabildim mi?

Ne yaşadığının farkında olmak için bilmen gerekenler çok basit.

  1. Sen drama tutunursan dram da sana tutunur.

Bak bakalım yaşadığını düşündüğün o zorluk sen onu hayatına almasan ya da aldığın halde bu denli anlam yüklemesen ne olurdu? Çık içinden. Bak dışarıdan. Seni boğduğunu sandığın o koskoca kasvet okyanusu bir ufacık su birikintisidir.

  1. Sen bu bedenden çok daha fazla bir şeysin.

Ruh varlığın bu beden doğmadan önce de vardı, öldüğünde de artık bu bedeni yaşamıyor da olsa var olmaya devam edecek. Bedenin senin için çok değerli bir ara istasyon.  Bedenin sana hisler yoluyla hangi frekansta olduğunu anlatır. Onu iyi dinle. Sakın bedenden fazla bir şey olduğun için bedenini dışlama, hor görme. Kıymetini bil, tadını çıkar, onurlandır, işaretlerine dikkat et ama tüm gücünü bedenine teslim etme.

  1. Sen duyguların değilsin. Düşüncelerin de değilsin.

Seçtiğin duygular ve düşünceler hayatı algılama biçiminden kaynaklanıyor. Ruh halini duyguların, düşüncelerin belirliyor. Düşünce kalıplarını, duygularını değiştirerek algıladığın hayatı değiştirirsin.

Ama sen biliyorsun işte…ruh hali dediğin o nazlı, şımarık çocuk kendisini fark edip, dışarıdan izlediğinde sana hükmedemez. Otomatik ses kaydı gibi sürekli tekrar eden benzer düşünceleri fark ettiğinde susarlar. Ve o düşüncelere bedeninle, hormonlarınla verdiğin tepkiler yani duygular da (öfke-kırgınlık-coşku vs) temeldeki düşünce sustuğunda durulurlar. Bunlara dikkatini, gücünü verip bunları kendin sanıyorsun. Sen bunlardan ibaret olabilir misin?

Eğer istersen önce duygularının içine gir. Onları çoğu kez içeriden dönüştürebilirsin.. Sonra istersen dışarıdan izleyebilirsin. Duygunun içine girip çıkmayı öğrendiğinde o sana değil sen ona sahipsindir. Bazen içeriden bazen dışarıdan dönüşürler. O zaman şunu görürsün. Senin içinde duygular ve düşünceler yok. Onlar gelip gidiyorlar. Senin içinde onları fark eden, izleyebilen bir sessiz bilge var.

Mademki o sessiz bilge sensin ve düşünceler duygular gelip geçen yolculardır. O zaman her karşına gelen duruma da her içinden çıkan duyguya da her aklına gelen fikre de çok takılma. Önce bir bak hele, o duygu / düşünce kalmaya mı gelmiş yoksa geçiyorken mi uğramış diye.

Kalmaya geldiyse o zaman da bak bakalım senin enerjini yükseltiyor mu geri mi çekiyor? Geri çekiyorsa bak bakalım sen neden onu yaşamayı seçtin?

Fark et, anla, bırak…

 

Ne yaparsam rahat geçer bu Retro mevsimi?

 

  • Nefes ama bilinçli nefes almak lazım.
  • Her gün sadece 5 dakikacık meditasyon; ibadet ilaç gibi gelebilir.
  • Sakin, amaçsız yürüyüşler iyi gelir. Dans etmek iyi gelir.
  • Neşeli filmler, neşeli müzikler çok iyi.
  • İçe dönme zamanı. İçimizi ne kadar sakince, yargısız, kavgasız toparlarsak o kadar iyi.
  • Vazgeçebilir misin? Gidesi varsa bırak gitsin. Hayat devam edecek. Yeni günlere yer açmak için kopup gidene tutunma
  • Yapacağın en son şey kendine acımak ve umutsuzluk hissetmek olsun. Hazır içine dönmüşken gelecek mevsimde yetişecek tohumları ekebilirsin. Umutsuzluk tohumları ekip de sonra uğraşma. Ama umut tohumu ekiyorsun sanıp, gerçeklerle yüzleşmek yerine pembe örtülerin altına da saklanma. Sahici ol. Sahici tohumlar ek.
  • Olana şükür et ki bir sonraki mevsimde şükür tohumlarından bereket fışkırsın. Şükür edecek haller içinde kalasın.

Neşe eken neşe, şükür eken bereket biçer. İçinde sessiz bilge olarak kal ve gönül tarlanı sür, tırmıkla, tohumla. Kendi nefesinde huzur bul.

Ve dinle..

Kuşlar ötüyor bir yerlerde. Eğer havada kuş sesi varsa orası cennettir. Cennete dahi bazen kasavet basar nitekim. Geçer, Rahat ol. Kuşları örnek al. Keyfine bak.

Hem zaten sen seyretmeye geldin. Seyirciyken kendini sahnede buldun. Sahnedeyken kendini oynadığın rol sandın. Rolünü sahi sanmışken bir de bütün diğer oyuncuları idare edebileceğini sanıyorsun. Oysa onlar da kendi rollerini sahi sanıyorlar. Sana replik kaptırmazlar. Rahat ol. Kendi repliğini söyle geç. Ötekileri de seyret. Rahat ol.

Temel niyetini hatırla. Her olanda bir sevgi sebebi var ve sen o sebebi kaç örtünün altında olsa da bilebilmeye niyetlisin. Gerisi tırıvırı; keyfine bak.

Yazar Hakkında

Her şey şu ana dek söylendi. Şimdi bir kere de ben söylüyorum. Sonsuzun tekrarı benim belki ilk deyişim. Her tekrarda kendini yeniden keşfetmenin o tatlı oyunbazlığı derinde hissettiriyor var olduğumu. Böylece biliyorum hep varım, hep seyirde ve bazen de içinde. Bu yüzden yazıyorum.

Benzer yazılar

2 Yorum

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir