Zihnin Rüyasından Bedene Uyan!

Zihin En Büyük Yağmacıdır

Kendimizi sadece zihinden ibaret sanma yanılgısındayız. Evet, düşünce ve zihin, bizim kendimizi algılamamızı ve çevremizdeki tüm her şey ile iletişim kurmamızı sağlayan yüksek güçlü muhteşem özelliğimizdir. Düşünce yoluyla benlik tanımına kavuşuruz. Sözcükleri aracı kullanıp yaşama devam edebilmek için faydalar sağlarız. Akıllı insan, dünya üzerinde hayatta kalmak için zekasıyla kurduğu sistemleri doğru kullanan insandır. Akıllı mıyız?

Hayatta kalmak uğruna, dünyanın bedenini zedelemek, harap etmek bahasına da olsa yırtına yırtına ilerliyoruz farkında mıyız? Onun göğsünde feryat eden çığlıkları duymuyoruz…

Zihnin Rüyasından Bedene Uyan

Çığlıklarını duymadığımız sadece dünyanın bedeni mi? Kendi bedenimizin mesajlarını duymayı ve dinlemeyi bırakalı kaç yüzyıl, hatta bin yıl oldu bilinmez…

Bedenimizin bilgisiyle iletişim kurmayı neden bıraktık? Ah zihin, ahh düşüncelerim… En büyük yağmacısın sen. Kendim olduğumu sandığım en büyük yanılgımsın. Bedenimle benim aramdaki en güçlü duvarsın.

Evet; Bir zamanlar biliyordum, duyuyordum bedenimi. Bazen tüm düşüncelerimi terk edebildiğimde ve boşlukta sadece var olmayı becerebildiğimde seni duyuyorum ben. Benden öteymiş gibi umarsızca aradığım aşkın, sesin, fısıltının, sevginin, bütünlüğün gizli şarkısı sende saklı. Sanırım zihnimin perdesinin ardındasın.

Halil Cibran diyor ki: “ Hiç kimse size içinizde yarı uykuda olan bilginin ötesinde hiçbir şey öğretemez.”

Ben de diyorum ki; zihnimin uykusundayım, bedenimin bilgilerini hatırlarsam uyanırım.

Meditasyonlar, içsel sessizlik çalışmaları, zihin düzenleme ve temizleme uygulamaları, geçmiş hikaye travmalarının temizliği neden yapılır hiç düşündünüz mü? Ve neden bedendeki bazı noktalar üzerinden EFT gibi, akupunktur gibi, hatta hatta ameliyat gibi uygulamalar yapılır iyileşmek için?

Meditasyonlar ile ulaşılmak istenen yer,  göklerdeki yüce tahtlar mıdır? Sürekli daha fazla güç, daha yüksek yerler isteyişimizin sebebi nedir? Nedir içimizde bir türlü doymayan o şey? Sınırsız ölçüsüz açlığımız neye ve kimedir? Neden gözümüz hep yukarlarda? Niye biraz da aşağıya, dibe, içinde durduğumuz kaba bakmayız biz? İçinde durduğumuz kabı keşfettik mi de gözümüz yukarılarda?

Bedenimiz keşfedilmeyi, anlaşılmayı bekleyen, ayrı bir tin taşır. Gözle görünen bedenin ardında gizli güçler vardır. Özel bir öğrenim almadıkça, “Ben” kavramının fiziksel beden üstündeki  etkisini ve değiştirme gücünü kavrayabilmek güçtür. Bu öğrenim; fiziksel anatomi, ruhsal anatomi, enerjisel anatomi, nefesin bedendeki işleyişi, yeryüzü madenleri ve elementlerinin bedende cevherleşmesi, beden üzerinde etki gösteren çekim ve enerji kuralları gibi, üzerinde yaşadığımız köklere ait kavrayışlar olduğu kadar,  galaksi sistemlerinin, astronominin ve astrolojinin yani göklerin kavrayışlarını da içerir. Dünyasal duyu kavrayışları ile birlikte duyuüstü kavrayışlarla da bu öğrenim zenginleşir.

İnsan özvarlığının en alt seviyesi sayılan fiziksel bedeni üzerinde çalışması, en yüksek tinsel seviyeyi doğurur ama bu genellikle yadırganan bir düşüncedir. Fiziksel bedeni; genellikle dürtüsellikleri yenilmesi gereken basit ve ilkel bir kap gibi algılanmaya yönlendirildiğimiz için tinsel kavuşumdan uzağız. Fiziksel bedende etkin olan tin, üç kat peçe ardında gizlidir ve ben ile  buluşmaya ihtiyacı vardır. Ben ile bu gizli ti­nin birleşebilmesi içinse, disiplinle ve farkındalıkla çalışmak gerekir.

Bizi en alttaki köklerden daha yukarılara taşıyacağı söylenen Astral bedenin, fiziksel ve çevresindeki eter bedenlere bağlı olmadan bunu yapması mümkün değildir.

Zihnin Rüyasından Bedene UyanBir Toltek sözü der ki; Ölüm geriye dönecek beden bulamayan geniş bir rüyadır. Geri dönmesi gerekilen rüya ise yaşamın kendisidir.

Fiziksel beden, tüm dünyanın hatta tüm fiziksel evrenin bir parçasıdır. Bedenin evrenle ilişkisi bir parmağın tüm bedenle olan ilişkisine benzer. O parmak elden koparılırsa parmak olmayı sürdüremez ve çürür. Aynı şekilde insan da bağlı olduğu bedenden ayrılırsa var olamaz. Fiziksel bedeni yaşatan besinlerin çevreden alınması gibi, astral bedene gerekli besin imgeleri uyku sırasında yaşadığı boyuttan verilir. Ve bu imgesel besinler, insana biçimini veren aynı kaynaktan gelir.

Fiziksel bedeni kabuk gibi koruyan eter beden, insanın katı ve katı olmayan bedenleri arasında geçiş sağlayan tabakadır. Fiziksel bedenin dünyasal korunma ve beslenme koşulları bozulduğunda eter beden de bozunur. Örneğin kol ya da bacak gibi bir organ, kendi gücünü aşan bir yorgunluk yaşadığında eter bedenin o bölümü  fiziksel bedenden  ayrılır ve bu durum  uyuşma, ağrı, basınç gibi duyumlarla fizik bedene uyarı verir. Bu deneyimlerin tümü de yine fiziksel beden tarafından özel olarak kaydedilir. Tekrarlayan benzer durumlar sonucunda eter bedende sürekli kalan yırtık, katılık haline dönüşür ve sonra da fiziksel beden tabakasında organ-doku- hücre boyutunda kalıcı hasar oluşur.

Ben’in Algılama Yeteneği Katmanlıdır

Benin kendini algılama yeteneği hiçbir beden dışı organa bağlı değildir. Astral beden; kendi işlevleri sırasında fiziksel bedenle yakın bağını korur. Çünkü astral bedenin etkinliği fiziksel bedene yöneliktir. İnsanın ben bilincini hissetmesi, bir çok tutkuyla bağlantılıdır. Fiziksel yaşam, insana salt fiziksel organlarla doyurulabilen zevkler edindirir. Bedenin doğasından gelen arzular ile tinin doğasından gelen arzular “ben” bilincinde yaşadığı süre içinde fiziksel yaşamın içinde doyum arar. Fiziksel dünyada gerçekleşebilecek bir isteğin yakıcı doyumsuzluğa dönüşmesi, ayrı sebeplerle de olsa tüm insanların kaçınılmaz kaderidir. Belki bir papatyan olsun istersin, küçücük bir arzudur ama eğer ulaşamıyorsan o istek yakıcı hale gelebilir. Bu yüzden, hiçbir zaman hiçbir şey için yakıcı isteğim olmadı demek, dünyanın en riyakar yalanıdır. Çünkü insanı yeryüzünde tutan şey, arzu ve arayışın kendisidir. Belki bir papatyaya, belki bir arabaya, belki bir eve, belki bir sarayadır, belki de bir insanadır bu tutku. İnsanın tutku ve arzusu; küçük ya da büyük nesnelere, maddi ya da ruhsal durumlara olsa da yakıcı olan enerjinin cevheri, yine de aynı özdendir.

Bir insanın başka bir insanı sevmesi salt fiziksel organlarıyla duyduklarından ötürü değildir. Bir başka insanı sevmek ve istemek için önce onun görüntüsüne, kokusuna, sesine ve de bedenine ihtiyaç duysak bile, onun varlığını salt fiziksel organlarla duyumsayan halden, gerçek varlık halini duyumsayan hale geçmenin başka da yolu yoktur. Fiziksel alan ve fiziksel beden, varlıksal ve tinsel tutkuların ve algıların kapısıdır. Tutku ve arzuyu duyumsamanın kendisinde sorun yoktur. O tutku ve tutunuşlar, ruhun yolunun döşenmiş taşlarıdır. O taşlar olmadan yukarıya doğru yürüyemezsiniz. Sorun; o taşları “ben” olanın nasıl kullandığındadır.

Bedende değişik şeylere karşı hissedilen tutkunun ateşi; yönetilmesi, yönlendirilmesi ve ıslah edilmesi gereken bir arındırıcıdır. Bu anlamda ham beden arzuları, henüz evcilleşmemiş muhteşem güce sahip, yabani ve tutkulu bir at gibidir. Tutkunun ateşinin fark edilip yönetilmesi; atı kendi haline bırakmak yerine, üzerine dingin bir keyifle binip, dünyada dolaşmak gibidir. Ve aslında ilginçtir ki; arındırıcı bir ateştir tutku.

Tutkunun arındırıcı ateşi, “ben”i kendini beslediği oranda tahrip etme potansiyeli taşır. Bu etkiler, aşırılık ve ölçüsüzlükle ortaya çıkan yıkıcı sonuçlar doğurur. Kıskançlık, öfke, intikam, saldırganlık, tecavüz, kızgınlık, depresyon, çöküş gibi… Tüm bu yıkıcı sonuçların, bedenden mesaj vererek ortaya çıkması ise kaçınılmazdır. Öfkeli haliniz uzun süre devam ettiğinde karaciğer, kederli haliniz devam ettiğinde akciğer, asi ve sindirmeyen duygunuz devam ettiğinde mide, mutsuz olduğunuz bir yolda yürümeye devam ettiğinizde ayak ve bacak, değişmeye inat eden düşünceleriniz olduğunda boyun, kendiniz olmaya izin bulamadığınızda tiroid, karşılıksız sevgi vermeye devam ettiğinizde göğüs hastalıkları yaşarsınız. Çok eski kadim bilgilerden süzülüp gelen bu etiketlemelerin anlamsız olduğunu mu düşünüyorsunuz? Geçtiğimiz yıllarda tıp insanlarının, duygu durum ve düşüncelerin hastalıkların bölgelerini belirlediğini en sonunda kabul etmek zorunda kaldıklarını hatırlatalım öyleyse.

Peki bedende var olan gizli gücün gerçeğine nasıl ulaşırım ve onun arındırıcılık özelliğini nasıl kullanırım? Onun ham duygularını reddetmeden duymayı ve anlamayı seçerek elbette…

Çocukken kıskançlık kötü şeydir, sakın ha diyerek, var olan bu duygunuzu dönüştürmeden derinlere bir yere gömdüyseniz, kırk yaşında iken zihniniz kıskanç olmadığınızı size söylerken, bedeninizde bir yerlerden feryatlar geliyor olabilir, ne dersiniz?

Hangi duygu ve düşünce durumunun bedende hangi bölgeyi nasıl etkilediğini ayrıntılı olarak listeleyen pek çok kitap mevcut. Bu bilgileri eğer ciddiye alırsanız, kendinizde var olan bir bedensel sorunun hangi duyguya ait olduğunu kolayca tespit edebilirsiniz.

Zihnin Rüyasından Bedene Uyan

Geçtiğimiz yıllarda; kendime ofis kiralamak için çok istememe rağmen, daha potansiyelli lakin maliyetli bir bölge yerine, zihnimi ve zihnimdeki hesapları dinleyerek daha ucuz bir semti seçmiştim. Güzelce döşeyip açılış yaptıktan sonra güya pek de memnunken birden bire sol ayak tarak kemiğimi kırdım ve çeşitli zorluklar çekerek ofisi bırakmak zorunda kaldım. İlk başlarda fark edemediğim, fakat zaman geçtikçe tabi yaa diyerek ayırt ettiğim farkındalık şu oldu. Sol ayak ruhun yürümek istediği yolu temsil eder ve ben ruhum yerine aklımı dinlemiştim. Sonraki zaman diliminde aklımın korkularını yenerek, ruhumun seçimini gerçekleştirdim ve o semtte ofis kiraladım. Zihnimin korkusu yerine, bu seçim bana dönüm noktam olacak derecede bolluk, bereket ve huzur getirdi. İşte bedenin dili bu kadar gizemli mesajlarla konuşur bizimle. Bazen canımızı yakarak yapar üstelik, benim ayağımı kırmam gibi…

Beden ve duygular ilişkisine örnekler verirsek:

  • Sol beden yanımız, sağ beyin lobumuz ve ruhsal tarafımızla ilişkilidir
  • Sağ beden yanımız, sol beyin lobumuz ve zihinsel tarafımızla ilişkilidir
  • Böbrek üstü bezler korkuyla ilişkilendirilir
  • Börekler yaşam gücü ile ilişkilendirilir
  • Çöküntü ve moralsizlik safra kesesi ile ilişkilendirilir
  • Karaciğer toksinler nedeniyle ateş elementli negatif duygular ile ilişkilendirilir
  • Kadınlarda göğüsler annesel şefkat ve besleyicilikle ilişkilendirilir
  • Kaburgalar hareket etme özgürlüğüyle ilişkilendirilir
  • Skolyoz; çocukluktaki anne baba (omuzlar baba-kalça basen anne) arasındaki kopuklukla ilişkilendirilir
  • Bacaklar; dünya ile ilişkilerin ve seçimlerin eylemselliği ile ilişkilendirilir
  • Kalça bölgesi anne ve dişil enerjileri temsil eden ruhsal esneklikle ilişkilendirilir
  • Dizler teslimiyet, alçakgönüllülük ve kabul ile ilişkilendirilir
  • Ayak bileği; yaşam dengesi, gerçeklikle ilgili esneklikle ilişkilendirilir
  • Kollar; dış dünya üzerinde hakimiyet ve güç kullanmamızla ilişkilendirilir
  • Omuzlar; gönüllü harekete geçme kapısıdır ve kısıtlanmalarla ilişkilendirilir
  • Dirsekler; istemediğimiz bir şeyi yapmak zorunda bırakılmakla ilişkilendirilir
  • Başparmak; dış dünyaya meydan okumakla ilişkilendirilir
  • İşaret parmağı; otorite isteği, tehdit ve suçlama ile ilişkilendirilir
  • Ense; arzuları, fikirleri istekleri hayata geçirme ile ilişkilendirilir
  • Mide; özümseme, analiz edip kabul etme ile ilişkilendirilir
  • Dalak; zevk, sevinç, kaygı, takıntı ve yaşam hoşnutluğu ile ilişkilendirilir
  • Pankreas hayatı yöneten enerjimizle ilişkilendirilir
  • Solunum sistemi; dış dünyaya karşı korunmak ile ilişkilendirilir
  • Kalp; sevgiyi yaşamak ve hayatı kabul etmekle ilişkilendirilir

Tüm bu genel ilişkilendirmeler; organ ya da bölümlerin sağ ya da sol yan olması, alt üst bölge olması, her duygu türü için element bağlantısı olması ile detaylandırılmaktadır. Her parmak için bile başlangıcından parmak ucuna kadar ayrı durumu duyguyu temsil eden bağlantılar kurulmaktadır ve aslında ince ayrıntılar içermektedir. Tabi ki bu konu; uzmanlığa kadar uzanan bilgi seviyelerine sahiptir. Ama unutmayalım; genel ilişkilendirmeler sadece yolu aydınlatan başlangıç ışıklarıdır, zira her bedende her duygu kendine özgün bir bölgede yerleşebilmektedir.

Mutlaka uzmanlık seviyesinde olmanıza gerek olmadan, bedenin zihinden ayrı bir farkındalığı, ruhu, dili olduğunu hatırlamak bile bedene uyanma yolunun başlangıcı olabilir. Nereden mi başlayacaksınız?

Tabi ki nefesinizden… Duygularınızla ilgili sıkıntı yaşadığınızda nefesi bir dedektör gibi kullanarak bedeninizde hangi bölgede ters enerji olduğunu kolaylıkla bulabilirsiniz. Biraz derin düşününce hangi durumun temsilcisi olduğunu ve nasıl dönüştüreceğinizi kolayca bulabilirsiniz, çünkü unutmayın her bir bilgi sizin varlığınızda mutlaka mevcuttur, lakin uyuyordur. Derin farkındalıkla bedeninizde o bilgiyi uyandırmanız ve ve dengeye geri dönmeniz mümkündür. Unutmayın beden sistemi muhteşem bir ahenkle yaratılmıştır ve ruhu saftır. Zorlayan, sıkıştıran, dengesizleştiren, dış verilere bağlı olarak ölçüp, eksik ya da hatalı değerlendiren şey, zihnin yağmacı yanıdır.

Kendi bedeninde ve dünyanın bedeninde aşk ile uyanmaya…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x