Eskiden dünyanın her yerinde adları ne olsa olsun, belli okullar, merkezler, medreseler ya da büyük üstatların etrafında biriken mürşitler, kadim spiritüel bilgileri ve uygulamaları araştırmak ve korumak için bir toplum oluşturan bilim insanları ve sanatçılar varmış. Ama son bin küsur yıldır ustalar atalarından öğrendikleri bilgileri gizlemek ve varlıklarını büyük bir gizlilik içinde yürütmek zorunda kaldılar. Bir taraftan “Batı tarzı” adındaki zihniyetin topraklarını ve akıllarını istila etmesi, başka taraftan birkaç çırağın, öğretileri kendi çıkarları uğruna sorumsuzca kullanması sonucu ustalar, bu bilgileri bilgece kullanmaya hazır olmayan kişilerden ya da bireysel kazanç uğruna bilerek yanlış kullanan insanlardan korumak gereğini duydular.
Yine de fark etmek mümkün ki, önceden sadece belli insanlara verilen bilgiler git gide daha geniş çapta yayılmakta, bunun için belli anlatım tarzları, daha sade ve daha bilimsel köklerle ilahiyatı ya da bilinç ve varoluş boyutlarına dair bilgilerin hızla yayılmakta olduğunu fark etmek mümkün. Bunun için aracı olan Yeni Şuur yazarları, yeni sözcüler ve öykücüler çoğalmakta. İnternetin ve belli sektörlerin, yeni mesleklerin, yeni modern meddahların ortaya çıkışı, ruh bilimciliğin gelişmesi, yayımcılıkta da belli yöndeki kitaplara ihtiyacın artması ve daha çok yayımlanıp yayılması nedeniyle, görsel sanat ve müzik sektörünün de aktif katılmasıyla toplum içinde Şuur Değişimine dair gerekli ipuçları ve işaretleri bulmak mümkün hale gelmiştir. .
Evrensel okulun dünya bölümü görünmez şekilde çalışmalarını sürdürüyor sürdürmesine ama ‘öğrencilerin’ çoğu bunu anlayana kadar çok ağır zorluklarla karşılaşıyorlar… Buna en uçuk hayal diyebilirsiniz. Ama ben hayallerine inanan ve onların peşinden giden insan olarak, böyle bir okulun artık görünen duvarları, bir bilgi merkezi, maneviyatı sabit ve fedakar üstatları onlara ihtiyaçları olanların gelebilecekleri Merkezlerin olması lazım diye düşünüyorum ve bunun hayali ile yaşıyorum. Tabi ki, Yeni Öğreti ortaya çıkmaya hazır olunduğu zaman bu mutlaka gerçekleşecektir… Kişisel merakta var ama daha çok- bir ihtiyaç – kendini tanıma, tanımlama, kendini ve varoluşu anlama, hayatın gerçek ama çoğunda gizli kalan kurallarını çözme gibi ihtiyacımdan doğan araştırmalar gösterdi ki, meğer, çoktan her şey söylenmiş, doğrular gösterilmiştir. Dürüst ve fedakâr ustalar asırlar, binyıllıklar boyunca hemen hemen aynı doğruları kendi döneminde anlaşılır tarzda anlatmaya, yorumlamaya çalışmışlar… Ama insan nefsinin, ve zihninin, canlı bilgiyi öldürme, mumyalama, kalıplarda hapis etme gibi tutkusu vardır.
Bir de hafızası kısadır, bir insan için hafıza kaybı ne kadar tehlikeliyse, uygarlık, beşer kültürü, toplumlar için de aynısı geçerlidir. Yeni gün, yeni an için tabi ki, daha farklı bilgilerle donanmak zorundayız ama, en az 3 bin yılı araştırmadan, hesaba katmadan, hele hele en az 10-12 bin yılları da kendi içine alan bir “beşerin yakın tarihi”, onun mirası göz ardı edildiğinde, ya da yüzeysel metotlara göre araştırıldığında ve acelecilikle, sorumsuzlukla, aptal ukalalıkla sahte ‘sonuçlar’ çıkarıp, geniş topluluğa sunulduğunda, okullarda öğretildiğinde ne olur? Değil mi ki çoğu toplumsal sorunlarımız bundandır. Gel gör ki, olmakta olan budur ve netice: İnsanın Dejeneresidir. Kısa ömürlü siyasi-sosyal ideolojilerin hüküm sürdüğü dönemlerde tarihin bile bir gaye uğruna ‘yeniden yazıldığına’ vakıf olmadık mı? Bir taraftan, materyalizmin, başka taraftan dinlerin karşıt uçları baskın olduğu eğitim ve sosyal sistemlerimiz yok mu ya da olmadı mı yakın geçmişlerde?
Oysa, gerçek tarafsızdır, İnsan onu saptırmadan algıladığında, kendi için, toplumu için gayet güzel kullanabilir… ‘Siz egonuzdan özgür olsanız, beyniniz hata yapmaz’ der bilim insanlarından biri. Oysa; sosyalizm, kapitalizm tüm ‘izmler’den önce de yaşam vardır, Hayat vardı, onun doğal, sade ihtiyaçları ve kuralları vardı. Oysa, filozoflar, ‘dogmatik inançlar ’ve ‘kelamcılardan önce de çok kıymetli, bilge, mükemmel ve aynı anda sade bilgelikler vardı insana sunulan. Hafızamızı temellerimizle bağlamaya çalışan, zincirin “ara bağlantısı” olmayı üstlenen, bize Öz’ümüzü anımsatmaya çalışan, bunun için son derece fedakarlıkla bütün ömrünü adayan büyük insanların emekleri vardır. Belli bir kısmı da ‘bilinmeyen isimsiz kahramanlar’ olarak kalmışlardır. Bunların göz ardı edilip de günü birlik hırslı, hızlı, yüzeysel, yokluğa ulaştırmaktan başka sonucu olmayan yollara sürüklenmek cinayettir, yazıktır, günahtır! Sonucu da yaşanmış, yaşanıyormuş ve yaşanacak olan rezaletlerin ortaya çıkmasında görülür.
Oysa, Gerçek bize her şeyden daha yakındır, daha sadedir, uygulanması daha kolaydır. Nasıl ki, hamurdan çok çeşit ürün yapabilirsiniz ve esas malzemesi undur, aynı şekilde var olan her şeyin esasında sevgi titreşimi vardır. Ama gel gör ki, bu günlerde dışarıdan hazır ekmek alıp yemeye de korkar olduk hamuruna nasıl katkılar katılmıştır, endişesi içinde…Üstatlarımızdan biri- James Churchward’ in dediği gibi, ‘Gerçek bilimin öğrenilebilineceği büyük okulu doğa bahçesinde bulabilirsiniz, zira doğa yüksek öğrenimin alındığı okul binasıdır; insanlar burada kendilerini ölümsüz geleceğe hazırlamayı öğrenirler’ Doğa’yı dinlemenin, Ondan öğrenmenin yolundan geçer gerçek bilgeliğin yolu. Hangi bilgelik sistemini araştırsanız araştırın, hangi eski inancın öğütlerine bakarsanız bakın, hangi ‘Yeni Şuur’ çığırtkanlarının ‘yeni sözleriyle tanışsanız tanışın, temel budur.
Doğa sadece ağaçlar, dağlar, kuşlar vs. değil, O sizin bedeninizden akan canlı kandır, salgıladığınız salgılardır, rüzgarların şehirlere de taşıdığı farklı frekanslardır, kulaklarınızla değil, hücrelerinizle duyduğunuz titreşimlerdir, her birimizin beynimizi ve kalplerimizi ‘arka planda’ etkileyen enerjilerdir. Bazen yıldızlara uzun uzun, dalgın bakıp kalışlarımız, Ay ışığında mest olmalarımız, Aşklarımız, acılarımız, anlam uyduramadığımız bazı davranış ve duygularımız, doğumlar ve ölümlerimiz – bunların hepsi kaynağını “doğa” dediğimiz heybetli kaynaktan alıyor. Daha doğrusu, Doğa O Kaynağın Bahçesidir, önde görünen kısmı vardır ve bir de arka Gizli Bahçesi de vardır…
Bu gerçeği anların birinde farklı algımızla anladığımızda, hücrelerimizin de şarkı yada ağıt söylediğini duyabiliriz, etrafımızdaki her nesnenin canlı şuuru olduğunu ve o çeşit şuur topluluklarıyla görünmeyen iplerle bağlandığımızı his ederiz, hep o okuduğumuz, duyduğumuz ‘TEKLİK’ ne demek olduğunu, canlı demek gerçekte ne olduğunu yaşarız… Tanrı ve Tanrıça, Göksel Baba, Kutsal Ana gibi bize hep metaforik, mitolojik gelen kavramların aslında gerçekten yaşayan bizlerin de içimizde, yaşamımızda her zaman var olan canlı varlıklar olduğunu anlarız. Zihnimiz bizi ayrı parçalar gibi ayırmış olsa da aslında bir bütün sistem olduğumuzun kanıtlarını almaya başlarız tüm ‘gördüğümüz’ ve görmediğimizle, ‘katı’ ya da hareketli, canlı ya da ‘cansız’ dediklerimizle beraber bütünlüğümüzdür bu…
Modern hayatın kafa karıştırıcı gündemi, bizi asıl varoluş anlarımızdan, gerçek yaşam değerlerimizden kolaylıkla uzaklaştırır. Ama, ruhsal gelişime ihtiyacı olan, arayıştaki insanlar için her dönemde ayrı bir yola yönlendiren, destek olan güçlerin görünmez işçiliği, arka plandaki gizli faaliyeti de vardır. İnsanlık yaşamı ve bir beden içinde ruhunu geliştirebilme, çok kıymetli bir kazançtır. Maddesel dünyada koşullar nasıl olursa olsun, hangi dönemde yaşarsa yaşayın, cennet denilen durumu dünyada da yaşayabilir insan. Bu yüksek düzeyde huşudur. Huşuyu birkaç defa yaşayıp da kolaylıkla kaybedenler olur. Dünyevi hayatın alışılagelmiş düzlemi yine kendi planına çeker. Bu yüzden huşuyu geliştirmek gibi ihtiyaç vardır. Bu belli bir hazırlık aşamasını gerektirir. Çeşit inançlarda ve ruhsal gelişim ekollerinde huşu ve bilgelik evresi bir nevi gizli bahçeye girmekle sembolleştirilir. Kabalacı üstatları derinden inceleyen Perle Epstein bu bahçeyi şöyle anlatır: ‘Kabala üzerinde çalışmak, muhteşem fakat tehlikeli bir bahçeye girmeye benzetilebilir. Giriş kapısını açar açmaz kendinizi dev sarmaşıkların, hareket eden çiçeklerin, altın rengi kuşların ve konuşan kelebeklerin arasında bulursunuz. İkinci kapıdan geçersiniz ve sahne değişir. Şimdi üzerinde güneş ışıklarının parlaklığını taşıyan sular sarar çevremizi. Yakından baktığımızda, bunun büyük bir sarayın mermer girişi olduğunu anlarsınız. Bir kapı daha açtığınızda, şekillerinden kurtulmuş seslerin dünyasına gireceksiniz. Burada duyacağınız kanat sesleri, tekerlek şeklindeki melekler olan ofanim’lerin diyarına geldiğinizi bildirir. Bu bahçenin her kapısı size hayali (sanrısal) görüntülerin ve tuzakların içine çekebilir’ (yeterli derecede arınmış, hazırlıklı olup olmadığınız denenir.” N.İ.G).
Yeni Dünya ve Evrimin Yeni Anlamı
İlk insanların öğretilerinde bilim dinin bir parçası olmuştur: onlar ikiz kardeşler sıfatında görülmüştür. O ilk öğretilerin öz anlamı kadir-i mutlak bir Yaratıcı Tanrının olduğu ve insanın varoluşunu O’na borçlu olduğu yönündeydi. Sonradan gelen öğretide, insanın özel varlık olduğu, ruhunun ölümsüz olduğu hakkında anlatırdı. Beden toprağa döner, ruh ya da tin, sonsuza dek varoluşunu devam ediyordu. İnsan zihni bunları kavradığında sıra bilim derslerine geldi. İnsana yaratılışın yasalarını ve eserlerini gösteren şeyler öğretildi; evrenin düzenlenişindeki sonsuz bilgelik, tüm canlıları yöneten kusursuz doğal yasalar ve bunların kusursuz uygulanışı gibi. Bu tur bilgiler insan Yaratıcının gücünü, bilgeliğini ve büyük ilahi sevgisini daha da güzel algılayabildi. Bu bilimsel öğretiler insanı semavi babasına daha da yakınlaştırmakla kalmadan, onu daha iyi anlamasına ve onunla bir olmasını sağladı. Bu öğreti biçimi çok sade olmasına karşın insanlar o zamanlardaki kültürsüz hallerine rağmen tümüyle kavrayabilirlerdi gerçeklerin esaslarını. Bu bilimlere bugün ‘kozmoloji’ ya da ‘kozmik bilimler’ adı verilmektedir.
Günümüzdeki sıradan insan tarafından anlaşılması güç ve onun bilgi birikimi ötesindedir bu bilgi alanı artık. Çünkü günümüz insanının bilim bahçesi teori, teknoloji, kökünden saptırılmış şeklindeki ‘ilahiyat’, yanlış eski anlayışlar, önemsiz ama abartılmış buluşlar, gereksiz geçici öneme sahip haberler, ayrıntılar, çocuksu rüyalar gibi ayrıkotlarıyla tıka basa doludur ve tüm bunlar evrenin tamamını yöneten doğa yasalarıyla tamamen uyuşmazlık içindedir. Bu fikirlerin James Churchward tarafından yazıldığı üstünden bir asır geçmiştir. O dönemlerde spiritüalizm, parapsikoloji, doğu mistizmi, teozofi vs. alanların eski temellerine yeni bina kurulmaya başlandığı dönemdi. Blavatsky, Rerih eşler, Krishnamurti, Vivekananda, Stainer, Gurdjiyev ve çokça başka ustaların emekleriyle olabildiğince dürüst, temiz, anlaşılır kavramlar ve davranışlar kültü-ilmi-ahlakı oturulmaya çalışılırken, kalemler durmadan harıl harıl yazılır, anlatılır ve yayılırken, başka taraftan bu yüksek alanın sadece küçük kırıntılarını ruh çağırma, hipnoz, sahte şifacılık, sahte aydınlatıcılık vs gibi olgulara indirgeyen, sömüren, saptıran, ve tabi ki para ve ün, güç sahibi olmak için oldukça tesirli olduğunu anlayan kurnazlar o zamanlarda da çoktu.
Artık saptırılmamaya, güçlerimizi göz boyamacı, dolandırıcılar, sahte bilgelere teslim etmemekte kararlı olmak zorundayız. İnançlar ve evrensellik hakkında en çok günümüzde konuşulur, ama çoğunu klişeleşmiş sözler ve tutumlardan öteye gitmez, eski kalıplar içinde devam eder yeni sözmüş gibi söylenenler ve değişim gibi algılandırılmaya çalışılan faaliyetler yine ve yine çarpık, çirkin cansız kukuletalar halini alır… Yeni Dünyanın sorunlarını çözmek için ilk evvela bu durumu net anlamamız lazım. Saptırıcı faktörlerin, nedenlerin farkında olabilen her kişi önlenemez şekilde değişir, resmin bütününde bir tane bozuk parça doğrulanmış olur ve o parça kendi yerinde doğru şekilde durup, doğru işlevselliğini sürdürmeye başladığında başka bozuk parçaları da etkilenmeye başlar. Domino taşları gibi hareket devam eder ve bütünde de değişimin yönlendiricisi olur…
‘İnsanın ulaşabileceği en yüksek mertebe O’nun hakikatinin aktarımcısı olmak için seçilmiş olmaktır. İnsan tek aracıdır, büyüklük yalnızca ona aittir. Ama aracı tayın edilen insan büyüktür, çünkü bu dünyada kendisine bahşedilecek en büyük onurların ötesinde bir onur elde etmiştir’ (James Churchward)
Üstadın yukarıda dediği gibi, İnsan olmanın gerçek anlamı ve değeri hakkındaki anlayışlarımız da zihinlerimize ‘modern’ yaşam ve kültürün, siyaset ve ekonominin bugünkü topluma dayattığı şartlanmışlıkların ötesinde ve aslında kalbimize, vicdanımıza baktığımızda hemen burnumuzun altında olan sade hakikattedir. Çoğumuz düşmanın işgal ettiği topraklarda esir gibiyiz, bile bile bize ters olan zihniyetin kurallarına hapis halde, belki de evet, ‘her kes’ gibi, ama mutsuz, sağlıksız, gerçek kimliklerimizi unutmuş, hakikatlerimize ihanet etmişliğin ağır hissi altında kukla gibi yaşamaktayız…
Ama Evrim devam etmekte. Belki de insaniyetin yaşamakta olduğu sorunlar belli arayışlar ve ruhsal ve zihinsel karışıklıkların savaşlarından sonra bir insan türünü şekillendirmek, öne çıkarmak, yeni yetenekler talep eden, yeni özellikler talep eden koşullardır? Hayatım ve yazılarım yer yer bir bilimkurgu, yer yer fantastik, bazen mistik bazen sanatsal uydurmaları varmış gibi gelse de, tüm hayatımın gerçeğiyle, acıları ve sevinçleri, zorlukları, yanılgıları, doğruları ve hatalarıyla samimi diyorum ki, kendim tarafımdan sadece ve sadece yaşanmış, duyumsanmış, ve yıllar içinde başka arayışlarda olan insanların da elde ettiği yada yaşadığı bulgu, bilgi, deneyim ve çoğunu (artık) bilimsel yada mantıksal olarak ispatlanabilir kuralların tezahürlerinden ibarettir.
Yazılarım aslında şu hedefin naçizane sonucudur: aklımızın almadığı, zihnimizin kendimize bile doğru dürüst açıklayamadığı durumlarımızın, özelliklerimizin, değişimlerimizin bir modern dünya insanı, toplumsal hayat, evrensel kural ve gerçeklerle nasıl barışabileceğimizin, okulunun yapılması lazım artık. Yazmak bu hedefin sadece bir parçasıydı. Hedef iyice şekillenene kadar acele etmemeye karar almıştım bir şeyleri eminlikle yazmak ya da konuşmak konusunda. Aslında konu ve alan kendi kendini yaratıyor, dokusunu binlerce insanların hayatı içinde, çeşit koşullarda dokuyor; türlü memleketlerde değişik kaderler ve deneyimler sırasında tecrübe deposunu oluşturuyor, zaman ve mekân algıları üzerinde yaşanıyorsa da iç dünyalardan, başka boyutlardan İnsanla etkileşimde bulunan güçlerin yine İNSAN için yararlı olanları şuur süzgeçlerinden geçiriliyor ve işin aslı bu süreç binlerce yıllardan beri devam ediyor. “Görünmez Okul” kavramına alışsak iyi olur artık…
Bazıları açıkta bazıları gizli şekilde sürekli beşerle etkileşimde olan güçlerin kendileri artık insanın anlayabileceği dil arayışında olduklarını söyleyebilirim. Çoğunu eskiden bizimleyse bazıları da yeni yeni insanla, gezegenimizle ortak iş birliği yapmaya çalışmaktadırlar. Ama henüz psikolojimize, geleneklerimize, alışkanlıklarımıza, zihniyetimize derin köklerini atmış olan bazı sınırlayıcı kalıplardan doğan korkular, önyargılar, hata yanılsamalar insanlara kalplerinin ve zihinlerinin genişleyip, içlerine yeni ve güzel kavramları, daha hızlı ve yan etkileri olmayan, olası tuzaklara düşmeden yeni dünyaya adapte olma, evrensel kardeşlik ailesinin eşdeğerli üyesi olma, ruhun, kalbin kendine özgü dilini anlamaktan geçen evrimleşmeye köstek oluyor.
Doğal olarak bu alanlar git gide ün kazanıyor, ilgi çekiyor, doğru bilgi aranıyor ama: alanı her zamanki gibi ilk olarak dolandırıcılar, kurnaz ve hırslı menfaatperestler, her güzeli çirkin yapan çarpıtıcılar, saptırıcılar hızla dolduruyor. Zaten hep vardılar ki, alan onlarsız kalmadı tüm dönemlerde de. Bu tür bilgiler uzun yıllar içinde gıdım gıdım damlatılması, rafineleşmesi, çok sorumlu şekilde başkalarına sunulması lazımken, hızlı para ve şöhret peşinde olanlar tarafınca hoyratça, çakal arsızlığı ve açgözlülüğüyle sömürülmektedir. Çeşitli astrolog, melek koçları, yaşam koçları, medyum vs. ‘mesleklerine bürünmüş şahsiyetler insanların acıları, hatalıkları, bilgi ve destek ihtiyaçları yüzünden git gide çoğalıyorlar. Vicdan ve gerçek bilgilerden yoksun bu paragöz insanlar yüzünden, bazı insanları maalesef, alandan caydırmaktadır. Ve bu yüzden ki, artık yazılarımı bekletmemeye nihayetinde karar verdim, sayın okur. Kendim için henüz her şey tamamlanmış değildir öğrenme, gelişme, amacım ve projem konusunda ama bu yazılar açığa çıkan ilk adımım olsun artık. Hem de benim için çok önemli olan projenin başarılı devamı için siz değerli insanların da fikirlerini, düşüncelerini almış olurum eğer benimle paylaşma nezaketinde bulunursanız…